Kemer’de de ülkemin her yerinde olduğu gibi kişiler arası münasebetlerin arasına girmeyi marifet bilen kraldan daha fazla kral olan insanlar var!
Bu “Kraldan çok kralcı” tabiri öyle güzel oturuyor ki…
Adam Kral!
Koltuğunun dışındaki bir gurup yardakçısı, bazıları uşakları, diğerleri ise onun hizmetinde olanlar!
Uşak ve yardakçılar, Kral’ın yanında yalaka…
Kral yokken Kral’dan daha çok Kral olurlar!
Bu kural yüz yıllar boyu devam etmiş…
Geleneklere yansımıştır!
İnsanlık bu düzenin etkilerini bazı ülkelerde silse de…
Kraliyet ve sultanlık düzeni içindeki bu durum, bazı ülkeler de, insanların DNA’larında varlığını sürdürmüş!
Bu durum bana beş maymun hikayesini anımsatır!
“Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de bir iple bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerlerine soğuk su sıkılır.
Her bir maymun aynı dememeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanır. Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.
Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır. Yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat, diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir.
Ve, o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır.
Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir, yeni gelen maymunların akıbeti de diğerlerinden farklı olmaz.
Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.”
Bu bir kalıntıdır…
Şartlanmadır!
Toplum şartlanması….
Nedensiz, girişimcilik!
Bilinçsiz girişimcilik!
“O merdivene tırmanma seni döverim!”
Nedenini sorsan da dayak yersin!
Maymun kazmadır ama kazmalığını kabul etmez!
Çıkanı dövmek onun için büyük bir görev haline gelmiştir!
Bu şartlanmanın etkisi ona büyük bir gururla görevini yaptırır!
Şimdi yok mu böyle insanlar Kemer’de?
Kralların yanında, onlardan da kral olan şartlanmış uşaklar!..
…
ELLERİNDE BALTALAR!
Her defasında eleştirinin, özellikle idareciler için öneminin altını çizmeye çalıştım!
Eleştirilen idareci, eğer araştırıp, eleştirildiği konunun doğruluğunu öğrenir ve bunu düzeltirse, eleştiri yerine oturmuş olur…
Ama bu bir erdemdir!
Herkesin kaldırabileceği bir kavram değil!
Yıl 2003, Kemer’de yırtık ve sararmış bayraklarla ilgili bir haber çalışması yaptım!
O tarihte, çok sayıda bayrağın yırtık ve yıpranmış bir şekilde dalgalandığını fotoğraflayıp haber yaparak, bu bayrakların değiştirilmesi gerektiğini ifade ettik!
Bayrak Kanunu bir tarafa, bu konu tamamen milli benlik ve sorumlulukla alakalıdır!
“Yırtık bayrak buldum! Yaktım canınızı durumu yok”
Ben bu konuda ilgili kurum ve kuruluşları da haberi yapmadan önce uyarmıştım!
Çalış tepesindeki yırtık Bayrak konusuna da öyle balıklama atlamadık!
İki gündür gelen telefonların sahipleri belediyeyi defalarca aramalarına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini bayrağın yırtık bir şekilde dalgalanmaya devam ettiğini söylediler ki, zaten bizim de burnumuzun dibindeydi…
Bekledik!
Değişmedi!
Yazdık!
EYVAH!
Sen misin yazan?
Kemer Belediyesi’nin Halkla İlişkiler birimi ayağa kalktı!
Nasıl yazarsınız!
Hesap sorma alışkanlığı kazanmışlar!
Ellerinde basın birimi var ya!
Belediyenin işçilerinden kurulu basın birimi kurdukları sitede siyasetin nabzını tutuyor!
Gerekli gereksiz tüm haberleri yapıyor!
Gerekli yerlere zaten iletiyor!
Siz ne hakla bunu yazarsınız!
Ben bundan önce de Kemer Belediyesi ile ilgili olumsuz haber ve yorumlar yazdım!
Belediye Başkanı Hasan Şeker’in en sevdiğim yönü ise, telefon açıp konuyla ilgili gerekli işlemleri yaptıklarını aktarma büyüklüğünü göstermesiydi!
Ama bu defa haberin adresi Halkla İlişkiler Birimi olmuş!
Başkanlık makamı falan hak getire!
Koskoca Halkla İlişkiler Birimi ayaklandı!
Bittik!
Mahvettiler bizi…
Aman Allah’ım…
Ama, anladık durumu…
Daha önce, GATAB’ta gördüğümüz “Sen bunu yaparsan ben daha beterini yaparım” kavgası kızışmış!
Buyurun!
Elinizden geleni ardınıza koymayın!
HALKLA İLİŞKİLER BİRİMİ!
ELEKTRİK MESELESİ…
Size içimi dökmek değildi niyetim ama başladım bir defa!
Haberlerimizin karşılığını çeşitli yol ve yöntemlerle alıyoruz Kemer’de…
Çok demokratik bir ülkeyiz!
TEDAŞ’ın boşa yanan lambası haberini hatırlarsınız!
Tasarruf yapan da var yapmayan da…
“İsraf eden de var” demiştik!
Sonra da köşe yazımda, TEDAŞ’tan arayan bir görevlinin, telefona bakan bayan arkadaşımızla konuşma biçimini paylaşmıştım!
Önce bir telefon aldım!
“Birikmiş iki aylık elektrik borcunuz var. Ödeyin” diye…
Özür diledik…
“Atlamışız” dedik…
Aynı gün ödendi…
Aradan üç-dört gün geçiyor…
Eve giden eşim elektriğin kesildiğini ve saatte bir mühür olduğunu söylüyor!
Haydaaa…
Borcum yok!
Nasıl keserler!
Arıyorum!
“Hata olmuş!”
Eve eşim, akraba ziyaretinden akşam dönse, vay halimize…
Özellikle mi yapılmıştır!
Yok canım!
Kesinlikle hata olmuştur!
Sözün bittiği yer
“Önce sizi umursamazlar, sonra size gülerler, sonra sizinle kavga ederler, sonra siz kazanırsınız. Gandhi”
27 Ağustos 2008