“Türk büyüklerinin değişimi savunması demek kendilerinin değişmesi demek, yani oradan gitmeleri demektir. Onlarla kurulan hükümetler ise yamalı bohça hükümetleri. 24 saatlik ufukları var. Bugünü kurtardın mı iş tamam oluyor. Bu bakımdan yerinden yönetim anlayışı ve uygulaması mutlaka başlatılmalı. Değişimi halkın da istemesi gerek.
Bizim halkımız, apartman yönetimine bile katılmıyor, ülke yönetimine niye katılsın. Daha çok beklersiniz değişimi, daha çok beklersiniz Adnan Kahveci’yi.
Seçkinler kendilerini Tanrı gibi görüyor. Çünkü seçkinler faşisttir. Bizi çok düşünüyormuş gibi davranıyorlar. Onlar, halk için düşünür, halk için karar verir. Seçkinlere göre halk düşünmez. Düşünenlerin hayatını kaydırırız düşüncesindedirler.
Halk, kurtarıcı bekliyor. Gelsin bizi kurtarsın diyor. Son 50 yılda başımıza ne geldiyse hep kurtarıcılardan geldi. Analardan, babalardan, kurtarıcılardan geldi. Herkes kendini kurtarır. Yarım asır boş konuşuldu bu memlekette…”
Bu sözlerin sahibi Recep Yazıcıoğlu…
2 Eylül 2003’de Eskişehir-Ankara Yolu üzerindeki Temelli Belediyesi yakınlarında geçirdiği trafik kazasından 2 gün sonra bitkisel hayata girerek 8 Eylül 2003 tarihinde vefat etmişti…
Tam beş yıl önce bugün kaybettik O’nu…
Bir adam tek başına devrim olabilir mi?
O bürokraside devrim gibiydi!
Tek başına…
Konuşmalarıyla, tavırlarıyla, sisteme karşı getirdiği eleştirilerle….
Herkes, “Bu adamın arkasında kim var? Nasıl bu kadar ileri gidebiliyor?” diyordu…
Hatta, Yazıcıoğlu bir gün, televizyonlardan birinde hararetle sistem eleştirisinde buluyormuş.
Devrin içişleri bakanı yanındaki müsteşarına dönerek sormuş:
– Yahu bu adam kimden kuvvet alıyor?
Müsteşar cevaplamış:
– Herhalde sizden efendim!
O gücünü halktan aldı…
Halkla bürokrasi arasındaki derin ve büyük zırhı kaldırdı…
Kapısını açık tuttu.
Kapıda sorun yüklü insanları bekletmedi…
Cevat Fehmi Başkut’un baş yapıtı “Deli Kaymakam” gibiydi!
Anında kural koyuyor. İnsanları şaşkına çeviriyordu!
Sormuştu bir gazeteci; “Sayın Vali, sizin için “manyak vali” diye bir manşet atıldı Denizli’de. Size “manyak” denilmesine kızmadınız mı?
“Aslında kızdım. Çünkü bunu yazan gazeteci arkadaş bana “Sizin için halk arasında bazı uygulamalarınızdan ötürü ‘manyak’ deniyor. Bunu yazabilir miyim?” diye sordu. Ben de bunu halkın bir övgüsü olarak kabul ettiğim için “Yazabilirsin” dedim. Bu lafı cımbızla çekip manşete taşıyacağını bilemezdim ki. “Delilik”, “manyaklık” sizin için kullanıldığında bir övgü niteliği mi kazanıyor sizce? Tabii. Halk ağzında bu böyledir. Eğer bir bürokrat, bir mülki amir bir yere gittiğinde oradan rant sağlarsa ona “akıllı adam” denir. Eğer benim gibi gidip sadece halk için çalışırsa, onun adı hemen “manyağa” çıkar.”
Yeni Asır’da Elvan Feyzioğlu imzası ile yayınlanan “Süper Vali” dizisindeki bu açıklama anlatıyor bir çok şeyi; “Benim mücadelem bürokrasiyle. Ve bürokrat tavrıyla” diyor…
Ve şöyle devam ediyor; “Yıllar önce Alaca kaymakamıyken bir vatandaş beni görmeye gelmişti. Elleri cebinde girdi içeri. “Çıkar ellerini cebinden” dedim. Adam da, “Biz İsviçre’de resmi makamlara elimiz cebimizde gireriz” dedi. O zaman kendime “Önemli olan bu adamın işinin yapılması, elinin cebinde olması değil ki” dedim. Bir de, mesela bizim makamımıza zengin bir vatandaş geldiğinde buyur eder oturturuz. Ama bir gariban geldiğinde ayakta tutarız konuşurken. Şimdi ben artık herkesi oturtuyorum hemen. Bürokratın egosunu frenlemesi lazım. Halbuki bürokratların egosu çok çabuk şişer. Neden? Çünkü biz biraz itilmiş kakılmış bir milletiz. Biraz ayrıcalık, yetki verildi mi bizim insanımıza, bunu şahsiyet haline getirir. Bürokrasinin hantal bir hal almasının nedeni biraz da bürokratların egolarının şişmesi mi? Evet. Ve ben bürokrasiyi ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyorum. Önce kendimden başlayarak. Bürokrasi bir hastalıktır, bürokratı da hasta eder”
O’nu anmadan geçemezdik!
O’nu Ayşe Kulin’in ‘Köprü’ kitabında…
‘Köprü’ dizisinde…
Yalnızca izlemek ve derin bir “Aaaah” çekmek…
Adam gibi adamların bu güzel topraklarda nasıl yok edildiğini görmek!
Ve “Değişim-değişim” nidalarına rağmen arayıp bulamamak değişimi…
Hep bir kahraman aramak!
Kahramanlarla dolu mezarlara bakarak!
Adnan Kahveci, değişim için savaşıyordu, “Düz yolda kaza yapıp öldü!”
Recep Yazıcıoğlu değişim için savaşıyordu; “Düz yolda kaza yapıp öldü!”
Değişim savaşının ömrü kısalttığını bilmek ve buna rağmen ille de değişim diyenlerin kazaları hatırlaması!
Ve bir kaza ile kaybetmek değişimi…
Ülkem de normal mi?
Yine de “kahramansız, katılımcı değişim mücadelesi” sözleri mıh gibi çakıldı dilimize…
Bu ülkede apartman yönetimine bile girmekten kaçınan insanlar olsa da…
Hala, bir umut var…
Sende o umudu hep gördün ve o umudu yeşerttin topraklarımızda…
Senin umudunla yeşeren yürekler seni anıyor bugün!
Senin gibi bürokratlar yeşeriyor güzel ülkemde…
Ölümü göze alarak!
Kazaları göze alarak!
Ve bir gün artacak senin gibi adamlar!
Artacak!
Gidemedikleri yerin bize ait olmadığını bilenler…
Ruhun şad olsun!
Mekanın cennet olsun Valim!
08 Eylül 2008