Kemer’de el değmeyen bir konudur; “Kültür anlayışımızdaki yozlaşmanın hızla büyüyor olması!”
Bu anlamda özellikle Kültür ve sanat profilleri çizmeye, katılımdan yoksun bu tür aktivitelerin önemine değinen çeşitli yazıları kaleme almaya gayret etmiştim!
Ancak, özellikle Kemer gibi farklı kültürlerin bir arada yaşadığı, yabancı turistlere hizmet veren bir kentte bu soruna ve sorunun hassasiyetine daha fazla eğilinmesi gerektiği kanaatini taşımaktayım!
Türk kültürü ve bu derin kültürün sentezlerini barındıran bir anlayışın hakim olması, turizme esasen çok büyük katkılar da sağlayacaktır…
Ancak, bu büyük kültür hazinesine sahip çıkılarak bu anlayışı sürdürme gayreti içinde olunmayışı bu anlamda var olan karamsarlığı daha da ileri götürmekte…
Türk kültürü ile bağdaşmayan ve uzaktan yakından alakası olmayan sözde “Türk geceleri” bizlerin toplum olarak bu hususu ne ölçüde dikkate aldığımızın açık bir göstergesi değil midir?
Kendi ülkelerinde dinledikleri yabancı müzikleri, yabancı dansları ve şovları..
Kendi ülkelerinde yedikleri yemek kültürünü öyle veya böyle ziyaret ettikleri topraklarımızda da tekrarlamaları turistlere nasıl bir anlayışın ürününü sergiliyor?
Yada bizim o büyük ve derin kültürümüzü ne kadar yansıtıyor sorgulamak gerekir…
İngilizce, Almanca yada Rusça isimlerle yazılan dükkan tabelaları şirin görünmek ve dokunaklı birer albeni salgılamak amacına sahipken Türkçe’nin değerine gölge düşüren bir davranış biçimi haline gelinmesini sağlamıyor mu?
Kalbimizde eşsiz bir yere sahip olan Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dini ve tasavvufi bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema…
Otellerde ki Türk gecelerinde üç-dört kişilik halk oyunları ekibinin turistlere eğlencelik gösteri olarak sergiledikleri bir anlayışı yansıtıyor olması…
Vicdanları nasıl oluyor da sızlatmıyor anlayamıyorum!
Hele bir de bunu aksettirenlerin işte kültürümüz demelerini!…
Hiçbir disiplin olmadan yapılan bu sergilerin dini duygularımıza, kültürümüze ve vicdanlarımıza inen birer darbe olduğunun anlaşılamamasına da şaşıyorum!
Türk dünyasını, Türk insanının yaşamını, gelenek ve göreneklerini korumak, yaşatmak ve büyük, en nihayetinde son derece kıymetli bir geçmişe sahip olan Türklerin bu şuuru hissetmeden yaşamaları ecdada yapılan bir saygısızlık, geleceğe kuşku ile bakılmasına neden olan üzücü bir durum olmuyor mu?
Geçmişinden kopan bir toplum nasıl olur da geleceğe güvenle bakabilir?
Dününe hakim olamayanlar nasıl olurda yarınına hakim olur? Bu soru işaretlerini algılayamamak ne büyük bir şaşkınlıktır!
Türk tarihini aşağılamayı marifet bilen ve bu anlamda sayısız sözde tarih kitabına imza atan (sözde) tarihçilere rağmen büyük bir azim ve gayretle çalışan az sayıda tarih bilimcimize sempozyumlar düzenletmek bu anlamda çalışmalar yapmak…
Bir turizm kentinde yabancılara kendi kültürümüzü aktarmanın yollarını aramak doğru bir yaklaşım değil midir?
Peki ama neden, bu inadına yozlaşmanın kapılarında direnmek?
Neden bu durmadan büyüyen yozlaşmanın karşısında suskun ve şaşkın bekleyiş…
Sözün bittiği yer
“Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?.. Hz. Mevlana”
Saffet Yenigün 25 Ağustos 2006