Cuma günümü, Rusya’dan Kemer’e tatil için gönderilen 120 çocuğun aç ve susuz kaldıkları yönünde Rusya’da yayınlanan haberlere ayırdım!
Sabahın erken saatlerinde (Haberlerin hemen ardından) Rusya Federasyonu`nun Antalya Konsolosu Mircalov Husanov da benim gibi Çamyuva’da oteldeydi…
Gözlerimiz, biraz önce Rusya’nın en çok izlenen televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde bahsedilen çocukları aradı!
Aç-susuz…
Sokaklarda, resepsiyon önünde, valizlerin üzerinde uyuyan çocuklar!
Doğru olma ihtimali aklımın ucundan bile geçmemişti!
Ama…
“Ama” diyor ya insan..
Turizm sektöründe çok düşük fiyatlara yapılan satışlar nedeni ile yaşanan sıkıntıları biliyoruz!
Bazı turistik tesislerde aylarca personelin maaş alamadığını da…
Hatta bazı acentelerin yüzünden turistlerin orada burada gezdirilip, ortada kalabildiğini…
Batan acenteler nedeni ile yollarda kaldığını da…
Ama bu haberler öyle değildi…
Çocuklar iki gündür aç kalmış, ne Türkiye’den ne de kendi ülkelerinden bir yetkili çocuklarla ilgilenmemişti!
Bu haber balonsa ortaya çıklıydı!
Öyle de yaptık!
Konsolos durumu son derece net bir şekilde özetledi!
Evet, “çocuklar perişan olmuştu”!
Ancak, ülkemizde ki ilgisizlik yada otelin kusuru nedeni ile değil!
Rusların kendi turizm acenteleri, önce yanlış uçakla getirmişti çocukları Antalya’ya…
Ardından da çocukları Kemer yerine Alanya’ya götürmüştü..
Çocuklar bu nedenle perişan olmuştu!
Öyle ki, otelin havuzunda yaşadıkları sıkıntının acısını çıkarırcasına eğleniyorlardı…
Cumartesi günü Antalya Valimiz Sayın Alaaddin Yüksel de otele gelerek incelemelerde bulundu!
Çocuklarla konuştu!
Otel yöneticilerini dinledi..
Türk turizmini karalamayı amaçlayan olaya tanıklık etti…
Biz üzerimize düşen görevi yaptık!
Aynı gün mensubu bulunduğum DHA’ya doğru olan haberi geçtim!
Rusya’nın balon haberini..
Gazetemize de manşet yaptık!
Esasında bu konuda en anlamlı yorumu Moskova’dan yazan usta gazeteci Radikal Gazetesi’nin yazarı Suat Taşpınar yapmış…
Taşpınar, Rusya’dan ve Türkiye’den iletilen haberleri derleyip etkili bir dille meseleyi turizmcilere ve yetkililere aktarmış…
İşte “Rus medyasının temmuz ve Türkiye fobisi” başlığı ile verilen o yazı;
“Bu ülkede her şeyin bir mevsimi, hatta bir ayı var. Mesela sonbahar kanlı devrimlerin ya da darbe teşebbüslerinin mevsimi. Ocak ayı tatil zamanı; önce yeni, sonra eski Rus takvimine göre iki kez Noel ve yılbaşı kutlanıyor, kemiksiz tatil neredeyse bir aya çıkıyor.
Mayıs, milli duyguların körüklendiği resmi bayramların ilkbahar coşkusu ve tatille birleştiği ‘en mutlu’ ay. Ağustos, genellikle ekonomik krizlerin çıkıp geldiği felaket ayı. Ve bu seriye artık bir ekleme yapma zamanı geldi: Temmuz ayı, ‘Rus medyasında Türkiye’ye taarruz ayı’.
Bu tespit benim hüsnü kuruntum değil. Önyargılarımın gazıyla da uydurmuyorum. Elimde sağlam belgeler var. Tanık ifadeleri ve sanık eylemleri var. Ne zamanki turizm sezonu alayı vala ile doruklara çıksa, ne zamanki temmuz gelip de Türkiye’nin güneyinde neredeyse birinci dil Rusça olsa, ne zamanki biz hafiften mayışıp “Oh! Allah bozmasın, bu sene turizm hem patlar hem çatlar, herkes mesut bahtiyar olur” diyecek olsak bir yerde bir ‘bomba’, imalat bir skandal patlar.
Eskiden, sahiden de Türkiye’nin bir köşesinde hain bir bomba patlar, Türk medyasının pireyi deve yapan gürültücü yayınlarının da katkısıyla kan-revan görüntüler Moskova diyarına ulaşır, Rusya’daki ‘mavi medya’ bunun üstüne atlar, günlerce “Türkiye tehlikeli, canını seven gitmesin!” manşetleriyle bedbaht olurduk.
Köprülerin altından epeyce su aktı. Hem terör tehdidi azaldı, hem Ruslar ‘Türkiye coğrafyası’nı öğrenip her patlama-çatlamayı Antalya ile ilişkilendirmemeyi öğrendi, ve de hepsinden önemlisi Rusların ‘Amaan sen de, Moskova’da da oluyor böyle vakalar, ne yani o zaman evden çıkmayalım mı?’ genişliği, bu tür felaket tellallarının ekmeğini yağsız bıraktı.
Ama temmuz ayları Türkiye için çok ama çok sıcak geçmeye devam ediyor. Türkiye’ye Rusya’dan gelen turist sayısı 2 milyonu devirip 3 milyona doğru koşarken, tekerleğe çomak sokmak isteyenler de rahat durmuyor. İşte cuma günü yaşanan ve belki de gözünüzden kaçan ‘skandal’ da bunun son örneği:
Sabah devlet haber kanalı Vesti’de ana bültene bakıyorum. İlk haber Türkiye. “Rusya’dan Türkiye’ye tatile giden 120 öğrenci aç susuz bırakıldı, klimasız otobüste 12 saat dolaştırılanlar bayıldı, iki kişilik odalara sekiz çocuk yerleştirildi, Türk yetkililer parmaklarını bile kıpırdatmadı, zaten bu tip olaylar Türkiye’de çok sık oluyor” diye ortalığı velveleye veren bir haber. Evet, bir tatsızlık olduğu doğru; ama akşam üzeri bizzat Rusya’nın Antalya’daki konsolosu, “Rus tur operatöründen kaynaklanan sorunun çözüldüğünü, herşeyin normale döndüğünü” söylüyor. Aynı Vesti kanalı bu kez çocukların tatil yaptığı otelden röportajlar veriyor, havuz atlayan çocuklar “Biraz sorun oldu ama şimdi çok mutluyuz, herşey süper!” diyor (Aynıyla vaki). Ama spiker bu görüntülerin üstüne hala, “Geçen yıl aynı şey olmuş ve çocuklar plajda yatmak zorunda kalmıştı, bu kez nerede yatacakları muamma” diyor! Önyargılar, elinde bayrak üstümüze üstümüze geliyor…
Birkaç haftadır internette epeyce haber, yorum çarpıyordu gözüme. Çoğu Türkiye’nin çok pahalandığını, Rus turistlerin artık Türkiye’den bıktığını, turların iptal edilmeye başlandığını anlatan olumsuz, eleştirel yazılar. Bunların altındaki okur yorumları nabız ölçmek için bire bir. Kimisi Türkiye’ye yönelik ‘karalama kampanyası’ olduğunu söyleyip ‘Bunları yazmak için kaç para aldınız’ diyor; kimileri sahiden Rusların tek tip Türkiye tatillerinden sıkıldıklarını, alternatif aradıklarını yazıyor..
Yapıcı eleştiriler nadir, çoğu ‘temmuz operasyonu’nun parçası olduğu hisse veren ‘serbest atış’ haberler taşıyor medyadan. İnternettekiler neyse ne de, bu haberler devlet televizyonlarının ana bültenlerine tırmanınca zayiat ihtimali artıyor. Yıllardır, “Rusya’daki Türkiye tanıtım kampanyalarında artık ağırlığı nihai tüketiciye dönük, birbirinin aynı reklamlara vermeyelim; o kitleyi etkileyen ve ‘kanaat önderi’ sayılan medyaya, Rusya’nın seçkinlerine dönük PR kampanyalarına odaklanalım” derken kasetttiğimiz de bu işte. Bir musibet bin nasihattan iyidir diyeceğiz ama bu kaçını musibet?”
20 Temmuz 2008