“Sen de gidince, kim kalacak?”
“Sen de gidince, kim böyle şiirler yazacak?”
Diye sorardım hep!
Teybi önüne koyar bir şeyler anlatmasını beklerdim…
Hadi Yusuf abi…
Konuşacak olan sensin artık!
Sen de gidersen…
Anlatacak bir fıkrayı araya sıkıştırır, dakikalarca güldürürdü bizi hemen…
“Varken değer bilen mi var?”
İlla ölmek lazım Yusuf abi!
Anlamaları için…
Sen yine bir fıkra anlatırdın!
Gülerdik hep birlikte…
Ezbere okuduğun Nalan şiiri için klip yapmıştık aile içinde..
Annemi başrollerde oynatmıştın!
Saatlerce gülmüştük!
Biz Kemer’de seninle hep güldük!
Son buluşmamızda…
Kemer sahilinde, babamla birlikte otururken, bana saatlerce evlilikle ilgili nasihatler vermiştin!
Fanatik Fenerbahçeliliğinle, her Galatasaray maçı sonrası beni ve babamı çok gıcık etmiştin!
“Ulan siz Avrupayı yenersiniz! Biz sizi! Asıl kral biziz!” derdin
Fener muhabbetlerinde sinirden kırıp geçirirdin bizi!
Ölümün ardından ne yazacağımı bilemiyorum…
“Abi sen de gidince…” derdim ben!
“Sen de gidince…”
Şimdi o şarkı sözleri yetim kaldı!
Baban için yazdığın, “Dağlarda kar olsaydım”,
Ayrılığın hediyesi, Ah ulan Rıza, Asi bir küheylanım!…
Hani benim gençliğin nerde?, Neylersin, Suphi…
Daha yüzlercesi…
Demek şimdi gidiyorsun Yusuf abi…
Yazdığımız son şiir, öyle yarım kalacak!.
Demek şimdi gidiyorsun; Kuşlarımız acıkacak, Saksılarımız artık sulanmayacak!.
– Oy benim yaralım –
Demek şimdi gidiyorsun; Bizi ve sevenlerini böyle toz gibi dağıtıp…
Dostlukmuş.. ölüme yürümekmiş.. Üstüne titremekmiş.. Vefaymış!..
Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı, Duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış…
Bana komaz deyip, Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları,
– Oy benim yaralım –
Asıl sancı, uyandığında bütün odaları boş görünce koyarmış!.
Gitmek istiyorsun, git… Bir savaşçı asla vedalaşmaz!
Durma git! Dışarısı dinamit.. dışarısı enkaz!.
Şunu cebine koy, Ne olur ne olmaz…
Eylül mağdurlarıydık, Kimsemiz yoktu… Yaralarımız aman vermiyordu canımıza..
Kimseye kıymamıştık oysa, Masumduk… Rahatsız etmiyordu bizi bu yalancı tarih!
Yırtılan bir pankart gibi, Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz;
– Oy benim yaralım –
En az bir karıncanın yüreği kadar, Namuslu ve çalışkandı ellerimiz!.
Artık bitti, diyorsun, git… Kırılsın kapı-çerçeve, kırılsın bu cam! Sorma git!
Dışarısı panik, dışarısı izdiham!. Biliyorum, seni vuracaklar bu akşam…
Ne çok fire verdik üst-üste; Ne çok arkadaş yitirdik. Bu tozlu yolculukta…
Kimliği tespit edilmemiş, Ne çok ceset vurdu, Zeytin güzeli akşamlarımıza!.
Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi. İçerden çürümüşüz meğerse..
– Oy benim yaralım –
Her gelen ölüm yazmış, Her giden ayrılık işlemiş, Bu talihsiz gergefimize…
Kendini arıyorsun, git.. Aptal bir hayat kur, İçinde beni barındırmayan..
Kalma, git! Dışarısı barut, dışarısı gardiyan!. Yine bir tek ben olurum, sana parçalanan…
Demek şimdi gidiyorsun; Sonunda bizi de çökertiyor Bu kancık zelzele!.
Demek şimdi gidiyorsun; Yıkılan bir duvar gibi Ömrüme devrile-devrile…
Demek mecburi istikametlerin, Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında;
– Oy benim yaralım.. maralım! –
Demek şimdi gidiyorsun, Ve bana bir tek seçenek kalıyor:
Güle-güle!..
Güle-güle!..
Beni öldürüyorsun, git.. Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim..
Bakma, git! Kafamı yumruklayıp Ardın sıra ağlarsam, namerdim…
03 Mart 2009