Hani “Derleeeer!” diye bir fıkra vardır!
Gazeteci ya!
Yapmasa da yaptı derler!
Haber yaptı mı altında para alışverişi vardır!
Kemer’de “Kurtlar Vadisi Kemer” yazı dizisinin ilk etkisi böyle oldu!
“Borçları vardı ödemedik!” diyorlarmış..
Aktörler…
Malum aktörler işte.
Biz para istemişiz onlar bize para vermemişler!
“Derleeeer…”
Telefon açanlara benim yanıtım bu oldu!
“Derler kardeşim yapmasak da yaptı” derler…
Başka ne diyebilirler ki..
Şıracının şahidi bozacı…
Kemer’de bunu insanlara alıştıran gazeteci de..
Yaygarayı koparmış…
Sahtecilikten ceza alan bu gazeteciyi size anlatmama gerek yok!
O’nun yazdıklarına, artık inanan varsa, onlara da sözüm yok zaten…
Onlar yalanlarına biz, gün gibi aşikar olanları yazmaya devam edelim!
Bu ipin hangi çürük noktadan koptuğunu dün yazdım..
Tekrar tekrar aynı şeyleri yazmanın da bir anlamı yok zaten…
Ama yine de biraz detaylara girelim!
Seçimden sonra ne oldu?
Ankara’nın sıcak ve çıtır gevrek simidini satan Aspava Celal’in kiraladığı malum alan karargah oldu…
Şu anda Kemer’in en şaşalı, beş yıldızlı restoranı haline gelen çay bahçesinden bahsediyorum…
Hani, İhale şartnamesinin dışına çıkılan alandan…
Park özelliğini yitirip tamamen bir restoran alanı haline döndürülen bu mekandan…
Halkın içine teşekkür etmek için girerken tüm Belediye Başkanları, Başkan Gül ve bizim vadinin aktörleri bu mekanı kendilerine adres eylediler.
Kemer’in hayati meselelerinin görüşüldüğü bu noktada alınan kararlara geleceğiz…
Önce, şu bizim “mesele para” dedikleri olaya gelelim!
Onların “Para” dedikleri…
Bizim haberlerimiz…
Kurtlar Vadisi Kemer’den önce de bu tarz haberlerimiz çıktı…
Asıl bomba heykel haberiydi..
Heykelin kaldırılışı haberi…
Bir anda vadinin konsey üyelerinin okları üzerimize döndü!
Oysa biz yalaka olmalıydık!
Görmeyip, duymayıp, yazmamalıydık!
Ulusal bir gazetede, ben denizin imzası ile “Başkan Çark etti” haberi çıkmış!
Böyle bir başlığı ben atmasam da “O attı! Altında O’nun imzası var” diyen, Kuyumcu Muzaffer, elindeki gazete kupürü ile birlikte soluğu Başkan Gül’ün makamında almış…
Kuyumcu Muzaffer’in telefonunu bir arkadaştan alıp aradım, “Hayırdır? Elinde haber kupürleri, beni çekiştiriyormuşsun?”
“Ben ekibimi korurum. Bu nasıl haber! Bunu nasıl yaparsın?”
Hesabını sordu…
Ben o hesap sorma biçimine gerekli yanıtı telefonda verdim!
Hesap sorma bir süre sonra makamda nasıl tehdide dönüştü onu da aktaracağım…
Sürecin seyrini bozmayalım…
Dediğim gibi heykel gündemden düşmedi..
Bunlar da Vadi içinde bizi gündemden düşürmediler tabi..
GATAB seçimlerine gelince…
GATAB seçimleri ile ilgili, “Yusuf Üras’a Bakan desteği” haberi, ipleri tamamen koparmış..
Neden yapıldıysa bu ip sürekli kopuyordu zaten…
“Bakan ne desteği verdi de… Bakan desteği başlığı attınız!”
Oysa Başkan’ın açıklamalarına da, haberlerine de yer veriyorduk!
Kemer Belediye Başkanı daha büyük puntolarla yer buluyordu!
Kemer’in ilçe merkezinin belediye başkanıydı sonuçta…
Şunu da belirteyim ki; ben kimsenin basın danışmanı değilim!
Faal gazetecilik yaşantım sürerken böyle bir işe asla girişmem…
Kurumdan maaşlı gazeteci, bağımlı gazetecidir…
Biz zaten bağımsız olduğumuzu, yıllardır bunun mücadelesini verdiğimizi haykırıyoruz!
GATAB konusunda ki duruşum ise zaten ortadaydı!
Başkan Üras’ı eleştiren gazeteci konumundaydım!
Hep de öyle oldum!
Yanlışları elimden geldiğince yazmaya çalıştım!
Yazmaya da devam ediyorum…
GATAB için turizmci seçiminde Başkan Gül’ün benim yüzümden giriştiği kavgayı da “Aslında ne oldu?” başlığı ile köşe yazımda kaleme aldım!
Aynı gün de Hürriyet gazetesinin Akdeniz ilavesinde “Sen kimsin lan köpek” başlıklı haber çıktı!
Bu başlıklı haber de zaten o sürekli kopan ipi yakan unsurdu…
Sonra süratle festival rüzgarı esti…
Biz yine de iyi niyetle haberlerimizi yapmaya devam ettik!
Doğruyu da yanlışı da yazdık!
Festival’de ki haberlerimiz gibi..
Festivalle ilgili ulusal medyada 10 civarında haberim çıkmış…
Bunların büyük çoğunluğu da görüntülü…
Onların üzerinde doğal olarak durdukları başlık “Aynı sahnede samba ve semazen” haberi oldu!
Bütün bunlar yaşanırken, biz gittik makama…
Öyle ya Makam…
Kemer Belediyesi makamı..
Bu makama bizim saygımız var!
Bu haberleri, bize karşı alınan tepkiyi, konuşmaya gittik Başkan Gül’le…
Ben bu Vadi’nin raconunu orada gördüm!
Oysa o makam önemlidir…
Orada tehdit olmaz!
Çıkar, tehdidini başka yerde yaparsın…
Ama biz o makamda tehdit edildik!
Dilimizi kesmekle tehdit eden, Başkan’ın danışmanı Galip Çamlı oldu!
Başkanla bu yukarıya yazdıklarımı konuşurken, yanımıza gelip oturan Galip Çamlı, bizim onun arkasından konuştuğumuzu sert bir şekilde aktarıp, iki parmağını bize doğru uzatıp “Ben adamın dilini keserim” dedi!
Vay anasını!
“Racon kesmiyoruz kafa kesiyoruz…”
Bunlar da her türlü kesinti var!
Dil bile kesiyorlarmış!
Nedir konu?
“Pazar yerinin parasını yiyorlar” diyormuşuz…
Kim söyledi!
Levent Nizam…
“Çağırın Nizam’ı yüzümüze söylesin” dedik
Nizam bey geldiler…
“Söylediniz! Ben ekibimi korurum” dedi..
Orada da tantana koptu zaten!
Yani onların “para” dedikleri olaylar bütünü böyle…
Biz haber yaptık!
Küfür etmedik.
Hakaret etmedik!
Yalnızca haber yaptık!..
Yapmaya da devam ediyoruz…
Sözün bittiği yer
“Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülmez… Mustafa Kemal Atatürk”
23 Temmuz 2009