Geçtiğimiz gün köşe yazımı kaleme almadım!
Çünkü, bugün ücretsiz olarak Kemer’de dağıtılan Antalya’nın yerel gazetesinde, Başkan Mustafa Gül’ün, yazı dizisi ile ilgili yapacağı açıklamaları okumalıydım!
Ve o çıkan açıklamayı okuduğumda, adeta yıkıldım!
Büyük bir suçluluk duygusu içerisinde, başımı iki elimin arasına alıp, uzun-uzun düşüncelere daldım!
Çalışanlarımız, koridordan geçerken, yüzüme sert ve anlamlı bakışlar attı!
Suçluluk duygum iki katına çıktı!
Evet!
Gazetemizin zenginliğine zenginlik katma hayallerini, benim kaleme aldığım bu yazı dizisi altüst etmişti!
İtiraf ediyorum!
“Bu iş benim başımın altından çıktı! Tek suçlu benim!” dedim gazetedeki arkadaşlara.
Benim yüzümden hepsinin hayalleri iki paralık olmuştu!
Oysa, söylediğine göre Mustafa Gül’ün şu yazılar çıkmasa Mustafa Gül, Kemer Gözcü için “Ağa-Paşa” olacaktı!..
O kadar çok şey istemişiz ki…
“Bunların olmasını neden beklemedin be adam!”
“Gidip, belediyenin kapısında yatsaydın!”
“Kapısını açsaydın!” sende…
Peşinde dolaşsaydın Kuyumcu Muzaffer gibi…
Şair olup şiirler yazsaydın Levent Nizam gibi!
Neden?
Neden bekleyemedin…
Ne çok şey istemişiz oysa..
Ben yalnızca para sanıyordum!
“Özür diledim” arkadaşlardan…
Eğer bu yazı dizisi başlamamış olsa, belki de bugün Kemer’in her yerine “Dondurma büfeleri” açacaktık!
Kemer’in dondurma kralı olup, adını “Ağa dondurma” koyardık!
Yeni arabamın arkasına, “Gül’üm sağolsun” yazısı yapıştıracaktım!
Tüm kişisel borçlarımız silinecekti ki, (Allah’a şükür kişisel borcumuz yok)
Ayrıca bastırdığımız kitabın parasını alacaktık!
Bankalara olan borçlarımız bitecekti!
Dondurmacı büfelerinden elde ettiğimiz gelirlerle gül gibi yaşayıp gidecektik!
Hem borç diye bir şey kalmayacak, hem de Kemer’in her köşesine açtığımız büfelerle köşeyi dönecektik!
Yüzüme kızgın bir ifade ile bakan arkadaşlara!
Hiçbir şey söyleyemedim!
Haklılardı…
Hayallerini yıkmıştım Kemer Gözcü Gazetesi’nin…
Geleceği karartmıştım!
Mustafa Gül sonra, “Ben bu paraları ödeseydim ağa olacaktım, paşa olacaktım. Vermeyince böyle oldu” demiş…
Üzülme sayın Gül…
Bak, söylüyorum; “Ağam”, “Paşam”
Köşeyi döndürsene bana da…
Zaten her köşe de bir büfe açıldı…
Daha önce istemedik ama şimdi isteyelim!
Söz, Muzaffer Yıldız’la, Şair Nizam’ı da ortak alırım yanıma…
İstediğin kadar Antalya gazetesini bedava dağıtırız büfede…
Millet gazete okusun!
Bak, darılırım..
Kişisel borçlarımız yok ama gazetenin tüm borçlarını silecek kadar parayı çok görme şu gariplere. Paran artmış demek ki…
Öyle ya, söylediğine göre, bizi temize çıkacak kadar para isteyip, köşeyi dönmemize yardımcı olacak kadar büfe istemişiz…
Bu istendiğine göre, parayı saçacak kadar çoğaltmışsındır…
İnsanda biraz Allah korkusu olur!
Atabileceğiniz iftiranın tümü bu kadar mı?
Onu da açıkçası merak ediyorum…
Yenilerini de açıklayabilir…
Açıklatabilir…
Yazdırabilirsiniz…
Bu yöntemle, Kemer’de dönen dolapları yazmamızı engelleyemeyeceksiniz…
Sözün bittiği yer
“İktidardaki fanatikler ve bir tornadonun ağzının ortak bir yönü var: her ikisinin de hareket ettiği dar patika yıkım ve şiddetle dolu. – Oscar Ostlund”
25 Temmuz 2009