Dün akşam Kemer sahilinde yürüyüş yaptım…
Bir kent düşünün sahilinde aynı anda dört-beş telden ayrı-ayrı müziği bir anda dinleyebilirsiniz!
Kemer!…
Ben bu sahilde yüksek sesle müzik çalan tesislerin, plaja dönük disko anlayışına hiçbir anlam veremedim!
Yan yana oteller, her biri ayrı telden çalıyor!
Ancak çalınan şeyden hiçbir şey anlaşılmıyor!
Evet! Genel anlamda müzik diyebilirsiniz!
Ancak, her otelin müşterisinin müzikten duyduğu rahatsızlık ortada!
Sahile bakan kısma kurulan ses sistemlerinden birisinde 50 Cent Gurubu’nun Candy Shop şarkısı çalarken, iki adım ötede aynı oranda Ankaralı Turgut’un Dah diri dah dom, birkaç adım ötede ise diğer otelden Craig David’den Take em Off çalıyor…
Ortaya çıkan müziği siz tahmin edin!
Hal böyleyken, nasıl bu iş yapılabiliyor anlayabilmek güç!
Ayrıca yalnızca ilçe merkezimizde değil, beldelerimizde de aydınlatma direklerinin voltajı düşük ışıklarının, metrelerce yüksekten aşağıya bakması, kenti karanlıktan kurtarmıyor!
Bu direkleri caddelere dikme fikrini kimin ürettiğini bulursak, adama büyük bir plaket vermek lazım!
Beldelerimize güzel bir hizmet yapmış!
Lamba var!
Yanıyor ama aydınlatmıyor!
Süs olsun!
Harcanan para?
İşe yaramayan, israf edilmiş para!
Milletimin vergilerinden kesilen parayı siz nasıl böyle bir yatırıma aktarıyorsunuz diye sorumazlar mı?
Bu ışıklandırma işinin önemine iki üç günde bir değinmeye devam edeceğim!
Bir gün bu sorun ortadan kalkana kadar!
Sahildeki müzik terörüne gelince!
Biliyoruz ki bu iş Belediyelere devredildi!
Bu boş ve rahatsız edici, adına müzik değil yalnızca gürültü denebilecek hadiseye artık bir son verilmeli!
Ne alan nede satan memnun!
Kemer sahili biran önce ortak müzik yayına geçmeli…
Rahatsız etmeyen bir müzik sistemi ile…
Yoksa otellerin önünde çalınan 50 Cent, Ankaralı Turgut ve Craig David gibi üçleme yada dörtlemelerin sorumlularının sayısı artacak…
Ortaya daha saçma sapan karma yayınlar çıkacak…
***
Dün Tarık Karslı’dan gelen kısa ama özlü bir hikaye..
Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar. Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar… Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır…
İtalyan hemen atılır, “öyle olmaz” der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz…
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz…
Sıra İngiliz’e geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanin poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı
bitirir……
Bazı ülkeler, hedef ülkeleri, istedikleri çizgide tutabilmek için, onlara
hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler, neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş çoktan geçmiş olur….
1 Ağustos 2006