Bazen anlamak için yaşamak gerekir..
Gerçeklerin içinde yaşamak..
Belki de tüm ayrık ilişkiler ve bu ilişkilerin neticesinde oluşan çelişkiler burada başlar…
Yaşananı bilmemekle…
Bilmemekle halini, diğerlerinin…
Öteki yaşamın içinde soluk alıp vermemek..
Padişah hikayelerinde, halkın içine girmesi ondandı, kaftanını, tahtını bırakıp veziri ile birlikte…
Sokaklarını arşınlaması padişahın…
Yedi düvele hükmeden padişahın..
Hissetmek olmasa da yerinde görmek için…
Çileye tanıklık etmek için…
Ondan dinlerdi, Mustafa Kemal Atatürk sokaktaki vatandaşı uzun-uzun, ilk ağızdan meseleyi duymak için..
Dinlerlerdi…
Meseleye hakim olmak için…
Çünkü, biliyorlardı onlar çevrelerindeki insanlardan dinledikleri meselelerin bazen gerçekleri yansıtmadığını..
Muhakkak birkaç dalkavuk olurdu…
“Her şey güzel” hünkarım..
Yada, “Vatandaş çok memnun Başbakan’ım” diyen…
Öteki vardı hep…
Ne kadar acı ki, hizmet verilen topluluk, kamuoyu, “öteki” oluveriyordu!
Onlar…
Diğerleri..
“Tarihi bilmek ve öğrenmek, gelecek yada şimdiki zaman adına kazanç sağlar” derken düşünürler haksız değillerdi…
Geçmişte, sevilen yöneticiler neyi daha iyi yapıyorlardı?..
Adına kitap yazılan, dizi film çekilen Vali, nasıl bu kadar sevilen bir yönetici olabilmişti?
O büyük uçurumun iki yakasına köprü kurmuştu onlar…
Öteki…
Sokaktaki adam…
Diğerleri..
Halk…
Vatandaş denen, ülkelerinin gerçek sahiplerine uzanan köprüyü inşa etmeyi başarmışlardı!
Kendilerine sitem eden, vatandaşına hışımla çıkışmıyorlardı!
Sabırla dinliyorlardı sorunlarını…
İçlerinde yaşamaya çalışıyorlardı!
Onlardan biri olduklarını unutmamak için!
Mevki sahibi olmanın, sokaktan kopmak olmadığını biliyorlardı!
Ondan kaçardı Ulu önder, boğaz yolunda korumalarından..
Deniz kenarında sohbet eden vatandaşın yanına…
Ondan tebdil-i kıyafet gezerdi başarılı padişah..
Vatandaştan kopuk yaşam, yönetim anlayışına bir karizma katmaz!
Mesele bu değil mi?
Makam arabaları lüks olmalı…
Makam odaları da öyle..
Kıyafetler…
Bunlar mühim değil de…
Bir de kendilerini seçenlere ulaşılmaz olduklarını hissettirmek!
Bu var ya!
Meselenin ana noktası!
Dün seninle misket oynayıp, uzun eşek oynayan adam…
Şimdi o koltukta iki sekreter, üç danışman ve bi dünya korumayla kaplamıştır çevresini..
Nedeni?
Hizmet için değil, koltuk ve mevki sahibi olmak için!
Pabucumun koltuğu…
Halk için olmayan, halka hizmet için oturulmayan koltuklarla aramızdaki mesafe bu…
Onlar hizmet ettiklerini..
Biz de hizmet verildiğini zannediyoruz…
Aradaki uçurum ise her gün biraz daha genişliyor!
22 Aralık 2006