O tılsımlı kelimeyi, Ankara TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde de soru şeklinde yönelttim…
Hobileri ve fobileri ile yetişen Türk milletinin neden lobileri yoktu?
Yalnızca AB üyeliği sürecinde geçerli bir kavram değil!
Lobi faaliyetleri terimini dünya basının da sık sık duyuyoruz…
“İsrail’in gerçekleştirdiği lobi faaliyeti sonuç verdi!”
“Rum kesimi yürüttüğü lobi faaliyetleri ile…”
“Yunan lobisi yine gündemde”
“Ermeni lobisi sözde soykırım iddiaları…”
Bu başlıkları hemen her gün gazetelerimizde görmeye başlayalı bizden de önceki yıllara dayanıyor!
Hatırlarsanız biz bu “lobi” meselesi ile Dünya Ralli Şampiyonasında da karşılaştık…
2007 yılında Şampiyona takviminden Türkiye Rallisi’nin çıkarılmasının nedeni de buydu!
Neydi bu lobi ve bizim lobi faaliyetlerimiz neden yoktu?
Yada neden etkili değildi?
Lobi mimarlıkta kullanılan İngilizce bir kelime…
“Lobby”
Hani bizim şu otel lobileri…
Ya da tiyatro salonuna girilen alan…
İnternet üzerinde yaptığım kısa araştırmada lobi faaliyetlerinin izini sürmeye çalıştım…
Bu konuda karşıma çıkan en yaygın rivayet şöyle; “1870’lerin ABD Başkanı Ulysses S. Grant Beyaz Saray’da geçirdiği işgününün stresinden, hemen yakındaki Willard otelinin şık lobisinde puro ve konyak ile uzaklaşmaya çalışırmış. Bu arada kendisine dertlerini anlatmak için etrafında dönenlere ‘lobiciler’ adını takmış. Tarih kayıtlarına göre ise, Amerikan İngilizcesinde ‘lobi yapmak’ fiili çok daha önce, 1850’de beliriyor. Kongre’nin geniş koridorlarında bazı yurttaşların milletvekili ve senatörlere ‘bir istirhamda’ bulunma çabalarını tanımlıyor.
Daha sonraki yıllarda ABD’de demokrasi ile birlikte lobicilik de evrim geçiriyor. Yaygınlaşıyor, çeşitleniyor, olağanlaşıyor, kurumsallaşıyor. Yasalarla düzenleniyor. Etik kodlara tabi oluyor. Öyle ki, ABD Başkanı bile kendisinden bağımsız olan yasama gücü Kongre nezdinde bir lobi ile etkili olmaya çalışabiliyor…”
Yalnızca uluslar arası politikalar yada ekonomik alanda iş birliği sağlamak maksatlı çalışmalarda değil..
İçişlerinde de bu paralelde çok sayıda örneklerle karşılaşabiliyoruz!
Ancak, bizim lobi faaliyetlerimiz iç dünyamızda biraz daha ilkel bir şekil ile karşımıza çıkıyor!
Anadolu’nun ücra bir köşesinden Meclis’e giden vatandaşların yanlarında o yöreye yönelik yiyecek içecek yada hediyelik eşya götürmesi…
Biraz daha ileriye gidersek, ceket ceplerine para sıkıştırılması ile karşılaşıyoruz…
Biz işin kolayındayız yani…
Bizim lobi faaliyetimizin açık adı; “Rüşvet”
Türk milletinin aşamadığı zorluklar karşısında oluşturduğu en önemli aktörün adı bu…
Yada bir kartvizitin arkasında önemli bir bürokratın imzası..
Biz, oluşturduğumuz komplo teorileri karşısında üretemediğimiz lobi faaliyetleri ile sınıfta kalmış bir milletiz…
Kısacası fobilerimiz var ama lobilerimiz yok!
Yıllar boyu kafamı kurcalayan bu soru yada sorunun yanıtını geçtiğimiz gün katıldığım Ankara TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde gerçekleştirilen Antalya AB-Yerel Medya Seminerinde de aradım!
Düzenlenen toplantıda dile getirdiğim soruydu!
Yanıtı ise aynı dilde ve aynı biçimde geldi!
“Lobi faaliyetlerimiz olsa daha güçlü olurduk”
Lobiyi daha asgari seviyede karşıladığımızda karşımıza aslanlar gibi bir “iletişim” sözcüğü çıkıyor!
Uluslar arası ilişkilerde İletişim dilimiz ise tamamen mimiklerle sınırlı…
Dünyanın herhangi bir yerinde dünyaca ünlü bürokratların takıldığı bir otel lobisinde bizim insanımızı rahatlıkla tanıyabilirsiniz…
Şık takım elbisesi ile otelin barında önünde açtırdığı viski bir eli cebinde…
Sağa-sola göz kırpan çapkın bir adam!
Meclis lobisinde ise önünde bir kasa portakalla bekleyen bir Yörük!
Uluslar arası aile fotolarında yanındakilerin ilgilenmediği tek başına dikilen bir devlet adamı!
Günümüze geldiğimizde açık bir başlık çıkıyor karşımıza….
Hobici ve Fobici bir milletiz…
Peki ya lobi?
Avrupa Birliği’ne daha açık bir bakış açısı kazanmamız adına Ankara’da TOBB’un bizi davet ederek düzenlediği toplantı bir lobi faaliyeti değil miydi?
Demek ki, bu konuda yol alan kurumlarımız var..
Daha önemlisi sivil toplum kuruluşları var!
25 Şubat 2007