Bu ara, Kemer’de çok revaçta bu söz…
“Danton’un ölümü” isimli Fransız ihtilalini anlatan kitapta, sonu gelen “Danton” daha sonra bir klişe olarak dillerde dolaşacak bu sözü eder…
Aslında o, “İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer” der!
O söz daha sonra ülkemizde de çok kullanılan hali ile, “Devrim önce kendi evlatlarını yer” halini alır!
10 yıllık bir belediye başkanlığı sürecinin farklı sonuçla değişmesi, bu sözün aktarmak istediklerini tam manası ile özetlemese de, bir anda değişim bekleyenlerin umduklarını bulamaması, hatta bazı yanlış kararların faturasının destekçilere ödettiriliyor olması şeklindeki hava, sözle bütünleşmeyi sağlamış olsa gerek…
Otogar’ın içinde ve çevresinde yerleşik esnafın, oradaki canlanmayı hedef alarak yaptıkları girişimi ve gelinen süreçte yaşananları geçtiğimiz günlerde kaleme almıştım…
Hatta, seçimlerin hemen ardından çok başlılığın ve bu çok başlı sistemin oluşturduğu hegemonyanın Kemer’e vereceği zararları işlemiştim…
Daha önce Şeker döneminde çokça şikayet edilen “Kraldan çok Kralcılar” kavramının yine aynı rahatsızlığa sebebiyet vermesi kaçınılmazdır!
Şu ara oluşan genel kanı, “Kişilerin değil, halkın belediyesi” talebinin askıya alınıp alınmayacağı kaygıları üzerinde bütünleşiyor…
Belki, sektördeki genel bunalımın, daha önceki yerel yönetimin hataları ile birleşmesi sonucu gelinen bu nokta da genel bir sabırsızlık havası hakim… Ya da bu örnek, gelecekle ilgili kaygılar adına iyimser bir bakış açısı…
Ama ne olursa olsun, hiç şüphe yok ki, geminin içinde öyle yada böyle hepimiz varız…
Yani, geçtiğimiz yerel yönetim sürecinde, defalarca alabora olan bu geminin, sağlıklı bir şekilde, “sektörde başarı” rotasıyla ilerlemesi Kemer’in tamamını ilgilendirdiği gibi, geminin geçmişteki kararlılığını alabora olarak sürdürme şekli de, yine bir bütün olarak hepimizi ilgilendiriyor…
Oy veren ya da oy vermeyen…
Geçimini bir şekilde turizm sektörüne bağımlı halde sürdüren hepimiz için, dilek de temenni de aynı…
İktidar tacını bol bulup kafasına takanların kişisel menfaatleri, ya da bu menfaatler uğruna Kemer’e zarar veriyor olmaları da, yine bu toplumun bir ferdi olarak, bizim de kayıtsız kalamayacağımız bir büyük sorunlar yumağını önümüze koyar..
Bu yanlışa kayıtsız kalmak ise, bu yumağın bir parçası olmak anlamına gelir ki, buna tahammül etmek bizim yapımıza uygun değil!
Yani, Allah’ıma çok şükür ki, yalaka ya da dalkavuk bir hamurun ürünü değiliz…
Ne ben, ne de ailem…
Yoksa, on yıla yakın bir süredir gazetecilik yaptığımız Kemer’de, bir meslek olduğunu iddia ettiğim, iktidar dalkavukluğunun parçası olarak şüphesiz ki daha rahat ederdik…
Bu arada özellikle GATAB seçimlerinin sonucunda kaleme aldığım yazılara rağmen, kendi kişisel menfaatlerini ön planda tutarak, bize saldıranlara cevabı aklıselim verse de değinmeden edemiyorum…
Neticede bir seçim yapılmış ve bu seçimde, seçilmişler oy kullanmıştır!
O seçilmişlerin beklentileri ise halkın beklentileri ile örtüşmeyebilir….
Bu anlamda onları etkilemek için, gazetelerdeki haberlerden daha önemli çalışmalar yürütmek durumundasınız. Ben, birilerine akıl hocalığı yapacak, ne konumda nede durumdayım…
Şimdi seçim sonucundan prim elde etme derdinde olanların ticari hedeflerine sözüm yok…
Ancak sonuca göre çizgi değişmez…
Birilerinin adamı olanların bizi anlamasını hiçbir zaman beklemedim…
Hatta yerel seçimlerden kısa bir süre önce de kaleme aldığım köşe yazımda, fanatikliğin gerek gazete çıkaranlara gerekse seçmenlere yararından çok zararının dokunacağını ifade etmeye çalıştım…
Ben her türlü aşırıcılığın karşısında oldum…
Olmaya da devam ediyorum.
Eleştiriyi, saldırı dozuna hiç bulaştırmadık. Bu durum bizim çizgimizle de bağdaşmaz. Dolayısı ile, hem eleştirmek hem de yapılan başarılı hizmetleri taçlandırmak “hem adamı olmak hem karşısına geçmek” anlamına gelmez. Bu kendilerini böyle hissedenlerin hissiyatı…
Bu gazetenin tüm arşivi Kemer Kütüphanesinde..
O sayfalara tek tek bakarsanız, bugüne kadar, birilerinin güdümüne girip, kendi yorum haberlerimizle, yada köşe yazılarımızla kimseye saldırmadığımızı göreceksiniz…
Zaten, Kemer Gözcü bu yönü ile Kemer’de ayrı bir yere sahiptir..
Okurlarımızın ve haber kaynaklarımızın bu gazetedeki haberlere güveni de bu nedenledir…
Özellikle GATAB konusu gündeme geldiği için yazıyorum…
GATAB’la ilgili de, GATAB Başkanı Yusuf Üras’la ilgili de, GATAB Müdürü Mustafa Yurduseven’le ilgili de, düne kadar yazdıklarımın yada yazdıklarımızın hiç birini silmedik…
Bu tüm diğer siyasetçiler için de geçerlidir..
Bizim silgimiz çok şükür kalemimizden önce bitmedi!
Bu yalnızca yazanlara değil, yazanların ve dalkavukların sözde lobi faaliyetlerine de yanıttır…
Gazetemize karşı, sinsilik ve ikiyüzlülük yaparak lobi faaliyetleri oluşturma çabasında olanlara, son sözdür…
Sözün bittiği yer
“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır. Platon”
09 Haziran 2009