Daha önce çevrenin korunması için Kemer’de ciddi bir sivil toplum hareketinin çalışması gerektiğini belirttiğim yazımdan sonra ilginç tepkiler almıştım…
Dün kaleme aldığım yeşil barış örgütünün Kemer’de yürüttüğü faaliyet konusunda da farklı görüşler geldi….
Galiba biz duyarsızlığımızı hırslarımızla süsleyerek, hırslı ama ne için hırslı mantığını dev bir kaosa dönüştüren bir toplum halini aldık!
Menfaatleri tamamen maddiyata bağlanan bireylerin, doğanın ve eko dengenin sağladığı çıkarlardan bihaber yaşaması maalesef beklenen bir olgu halini alıyor!
Evet!
Bazılarımız doğa savaşçısı Türk toplumu resimlerini karikatürize etmekte gecikmiyoruz!
Pijamalı Bergama köylüsünü doğa savaşının resmi amblemi haline gelebiliyor!
Esasen kötü de değil!
Evde eşine şiddet uygulayıp sabah gazetede gördüğü fok balıklarının acı durumuna göz yaşı döken…
Ay sonu maaşını borçlarına yetiştiremeyip ne yapacağını kara-kara düşünürken diğer taraftan sokak hayvanları için çözüm yolu arayan!
Kendi evinde biriken faturalar nedeniyle elektriği kesilen ama hayvan rehabilitasyon merkezinin elektrik tesisatı için yardım toplayan!
Evi için yakacak odun bulamayan ama bir inşaat uğruna kesilecek dev çınar ağacının önünde etten bir duvar ören!
Kendi sosyal refah düzeyinin iyi yerlere gelmesi için değil ama ekolojik dengenin bozulmaması için eylemlere katılan….
Hiçbir zaman girip yemek yiyemediği restoranlardan, çocuğunun beslediği köpek için kemik talebinde bulunan…
Vatandaşımın karikatürlerini çizdirebilirim size!
İşin bu yönünü düşününce bazen çevre duyarlılığı konusunda haksızlık ettiğimi de düşünmüyor değilim!
Ekmek peşinde akşama kadar çalışan bir adamdan, “Çevreye duyarlılık” konulu bir panele katkı sağlamasını beklemek saçma sapan bir şey olacaktır…
Borçsuz-harçsız adam gibi bir yaşam tarzı çizebilmek adına ailesi için hiç durmadan çalışan…
En kötüsü, refah düzeyini yükseltmek için değil “ekmek” için çalışan bir adamdan….
Ve bu insanların ağırlıklı olduğu bir toplumdan çevre duyarlılığı gibi evrensel değerlerin, olmazsa olmaz, kavramların savaşını vermelerini talep etmek zor olsa gerek!
Bu nedenle önce Devlet sisteminin bu yönde bir talebi olması gerek diye düşünüyorum!
Yanlış yada haksız olabilir!
Ancak, önce halkın refahı, önce insanların muhtaç olmadan yaşayabileceği bir gelir tablosunun oluşturulması…
Yani önce insanların refahı ve sonra çevrenin…
Sonra yaşayıp, soluk alan ve buna da sonuna kadar hakkı olan diğer canlıların refahı sıralamasını yapmak pek mantıksız bir yol olmayacaktır!
Bu nedenle geldi sanırım yazıma bu eleştiriler!
Bu nedenle…
“Bir de bununla mı uğraşalım” dedi duyarsız olduğunu düşündüğüm çoğunluk!
Ama o çoğunluğa da saydığım etkenlerden dolayı “haksızsınız” diye haykırmak haksızlık olur diye düşünüyorum!
Dev bir kağıt üzerine her biri diğerinden güzel binlerce ağaç çizdiğinizi, onların yanlarına ise her biri diğerinden kıymetli hayvanlar resmettiğinizi düşünün!
Ve bir etkenin size zorla bu uğraşınızı sildirmeye çalıştığını!
Elinizde sımsıkı tuttuğunuz silgi ile yıllarca uğraştığınız bu harika tabloyu birinin ya da birilerinin sizi sildirmekle tehdit ettiğini…
Ama birden değil..
Yavaş yavaş!..
Önce yemyeşil otlardan başlayarak…
Santim-santim o uğruna saatlerce uykunuzdan çalarak resmettiğiniz ağacı birinin size zorla sildirdiğini!
Hem de nedenini sorduğunuzda yerine taş bir beton çizdireceğini söyleyerek!
Siz bu beton yığını, güzelim tabloyu mahvedecek deseniz bile!..
Kahretseniz bile…
Bu işkenceye yalnızca seyirci kaldığınızı düşünün!
Sonra çevrenize bakın!
Ve bu çevrenin, bu şekli alabilmesi için ne kadar zaman gerektiğini düşleyin!
Emin olun o zaman her yangında yanan bir metrekarelik bir alan dahi olsa gözünüzden boşalan yaşlara kimse mani olamayacaktır!
Düşünün bu bir doğa olayı bile değil!
Birileri oraya taş betonlar dikecek…
Sözün bittiği yer
“Yaşam geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır.”
9 Mayıs 2006 Saffet Yenigün