Altın Nar Kültür ve Sanat Festivali’ni hafta sonu geride bıraktık…
Festival, hem çok eleştirildi…
Hem de tebrik edildi…
Yerel seçimlerin üzerinden geçen iki aylık süreçte hazırlanan etkinlik, bu kadar dar bir zaman diliminde hazırlanması nedeniyle elbette eleştirilecek malzemeleri de barındıracaktı…
Ancak, bu kadar kısa zamanda, geniş bir organizasyonlar serisinin hazırlanmış olması her şeye rağmen bir başarı olarak da değerlendirilebilir…
On yıl önceki organizasyonun hayalini kuranların, bu hayalinin gerçekleşmemesi ise zaten kaçınılmazdı…
Türkiye’de 10 yılda çok şey değişti..
O dönemin yıldızları, her ne kadar hala yıldız olsa da ulusal medyanın ilgisini çekebilecek kadar gündemde olan isimler değiller… Organizasyonu yapanların o yıllarda kalmış olması da böylelikle gözlenmiş oldu!
Sanatçı sayısı da, daha önce açıklananlar kadar fazla değildi..
Başta da söylediğim gibi, eleştirilecek çok sayıda şey bulunabilir…
Festivalin hemen her adımı, farklı bakış açılarıyla, çok sayıda eleştirinin hedefi olabilir…
Ancak, ne olursa olsun bu kadar kısa sürede, böyle bir organizasyonun altına imza atılması, neticede başarıdır…
Şimdilerde Festivale ne kadar para harcandığı konuşuluyor..
Herkesin dilinde, telaffuz edilen farklı rakamlar var!
Eğer, “Para harcanmadan yapıldı” denen bu organizasyon, telaffuz edilen rakamlara mal olduysa, o zaman durup düşünmek gerek…
O zaman, o kadar paraya bu organizasyon mu çıktı? sorusu, haklı olarak daha fazla sorgulanabilir…
FESTİVAL KADAR RENKLİ DEĞİL KEMER
Yeni kurulan pazarın durumu da açıkça gösteriyor ki, Kemer gerileme dönemini sürdürüyor…
Sezonun başında da kaleme aldığımız gibi, bir çokları için bu kentteki son sezon …
Alacaklıların sezon sonlarına ötelenen borçlarını ödeyemeyecek durumda olan çok sayıda esnafımız bu sezon sonunda belki de veda edecek Kemer’e…
Bu siyah tablonun içinde herkesin ve her kesimin bir yeri var..
Birileri fakirleşirken, kısıtlı sayıda zenginleri doğurabilen…
Birilerinin yerleri daralırken, birilerine daha fazla yer sağlanan…
Çifte standartlar altında ezilen..
Yaz sıcağında evine ekmek götürebilmek için çırpınırken, ilginç entrikalar zincirinin parçası oluveren vatandaş, haklı haykırışında…
Bu sezon kör, topal, dilsiz kalanların kış aylarında nelere gebe olacağını da göreceğiz…
Ve önümüzdeki sezon..
Yeni belediye yönetimi adına gerçek bir sınav olacak.
Verilen vaatlerin yerine gelip gelemeyeceğini..
Kemer’in kalkınma hareketini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini hep birlikte gözlemleyeceğiz…
BABALAR GÜNÜ
Başka bir canın “içinde” yaşamasıymış baba olmak…
Geçtiğimiz haftanın sonunda kızımın yaşadığı küçük kaza, baba olmanın ne demek olduğunu gösterdi …
O’nun incinen yerlerinin sancısını, kalbimin yırtılışı ile hissettim..
Henüz konuşamayan dudaklarından çıkan çığlıklar, minik gözlerinden dökülen yaşlar, babamın “Evlat sahibi olunca anlarsın” sözlerini hatırlattı bana…
Haklıymışsın…
Yaşamadan öğrenilmezmiş …
Ve ben yüreğimin ilk defa bir başka canda olduğunu bu kadar net anladım!
O’nun kalbinin yerinde benimki atıyor…
O’nun canı yanınca, benim yaşamla bağlantım kesiliyor…
Ve baba olmak, sorumluluk ateşini daha fazla yakıyor içinde…
Hiç kimse için yapamayacağın şeyleri evladın için mucizeye dönüştürebileceğini öğreniyorsun…
Sonra taleplerin bir duaya dönüşüyor; “Allah’ım hiç kimseye evlat acısı yaşatma. O masum yürekler yerine bizlerin canı yansın”
Babalar gününüz kutlu olsun….
Sözün bittiği yer
“Kendisini idare edemeyen, başkasının emri altında yaşamaya mahkumdur. Victor Hugo”
21 Haziran 2009